4 Ağustos 2008 Pazartesi
12 Nisan 2008 Cumartesi
SUSSAM YANLIZLIK, KONUŞSAM AYRILIK
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz.
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir…
Yaz dedin, oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
Açmak üzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üzerine
Üşüyorum…
Evet hala üşüyor ellerim..
Hüzün kapımızı çalalı beri bin günü aştı
Bin ömür, bin soluk, bin yıkılış yaşadım
Ömrünün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
Sığınışlarını, susuşlarını ve haykırışlarını işittim maviadadan
Korunaklı bir liman olamadım sana
Ve arkama bakmadan giderken
Haykırışlarını duymamak için kapattım yüreğimin kulaklarını
Şimdi, bin ömür geçmiş ömrümden
Ben bir rüyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
Hani zaman ilacı olurdu her şeyin?
Hani zamana bırakmalıydık?
Atalar yine yanıldı…
Bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
Zaman zehrini içerken yudum yudum
Artık bitsin istiyorum ataların ilaç dedikleri yoksuzluğun..
Bitsin… Bitmezlerin bilincinde diyorum diye
Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz.
Şimdi ne senin gözlerinde haranın suya hasret yangınları var
Ne de benim gözlerimde şiir… Ş
imdi kendini yok edişlerini dinliyorum
Susuyorum…
Susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
Şehrine gidiyorum…
Yokluğun açıyor kapıları
Yıkılan şehirlerarası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
Hala haklısın Kokun sinmiş soğuk duvarlarına şehrin
Herkesin gözünde seni arıyorum Yoksun…
Yokluğunu salıp gitmişsin
Gidişle bırakıldığın bu kentte…
Susuşlarına bile yandığım soğuk dağlarımın eşkıyası
Bağışlama dilemiyorum, gel demiyorum, sev demiyorum
Haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
Sığındığın maviadada yaktığın ateşi görüp
Yanaştırabilirsem gemilerimi
Tutacağım ellerinden…
Şimdi yanıyorum, kanıyorum
Ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
Geç kalınmış bir soluk mu bir günün sonunda
Yoksa çaresizliklerimin son çırpınışları mı bilmiyorum
Kayıp adresten yazıyorum son kez
Sussam yalnızlık, konuşsam ayrılık dönsem yıkılış,
Dönmesem yokoluş...
şimdi ben susuyorum,
Yalnızlığa talip...
Sende sus bana sus ki, bir daha ölmeyeyim…
KAHRAMAN TAZEOĞLU
at 16:23
gönderen muhsin demir
SERENAD
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim
Uzak iklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak;
Senin için dallardan süzülen ıtır,
Senin için yasemin, karanfil, zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin gönlümde açar nergisler,
Düşen bin öpüştür yanaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi..
Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
at 16:18
gönderen muhsin demir
9 Nisan 2008 Çarşamba
ÖLÜMÜ HATIRLATAN KADIN...!
at 16:25
gönderen muhsin demir
Uzun Yağmurlardan Sonra...!!
Sen yağmurlu günlere yakışırsın
at 16:13
gönderen muhsin demir
15 Ekim 2007 Pazartesi
İdris Özyol: Ben Bu Aşkın Militanıyım
Sizi aynı elmayı ısırmaya davet ediyorum bayan. Halkımızın bakışlarıyla kızaran o elmaya kalbimizin atışlarını da ekleyip dünyanın uçlarına doğru atmalıyız. Lübnanlı bir savaşçı avuçlarında sıkıp başka bir toprağa fırlatmah özgürlüğün meyvesini. Etiyopyalı bir bebek bulmalı onu. Bütün bebeklerde çoğalmalı bizim aşkımız. Karanlık hedeflere doğru sıkılan silahların sesini tercih etmelisin "seni seviyorum" cümlesinin yerine. Ve beni hatırlamak istersen bir Çeçen çocuğun gözlerine bakmalısın. Ben ve bütün kardeşlerim, bu 6 milyar kara çocuk, aynı hızla bakarız sevdiklerimizin gözüne. Hızıma hızınızı da katın bayan. Gölgesiz bir hayata inandık birlikte. İnandık birlikte ekmeğin ekmek, ateşin ateş, ölümün ölüm olduğuna. Ve Özgür bir ölüm fikriyle alevlendi hayat. Yeşeren herşeyi tutsak halkların koynunda sakladık ve bir devrimci annesinin cesaretiyle koruduk kalplerimizi. Koruduk kalplerimizi işgal ordularından ve devasa bir bayrak gibi dalgalandı çocuklarımız. Bana çocuklarımızı anla! ve hiç susma yüzlerini yüzüme ezberletirken.
at 15:43
gönderen muhsin demir
5 Ekim 2007 Cuma
YENİ KEREM..!
Gerçek mi yalan mı duyduğum haber,
Baharda dediler köye dönmüşün,
Kucakta çıkmıştın yola bir seher,
Bir akşam sılaya yaya dönmüşün.
Bembeyaz teninde tirerdi yer yer,
Daha dün anandan emdiğin sütler,
Gelişmiş görünce seni bu sefer,
Dedim ki bir içim suya dönmüşün.
Zambağın toziyle çizilmiş kaşın,
Sevinci şakıyor sende her kuşun
Dersini ceylandan almış bakışın,
Kısrakla boy ölçen taya dönmüşün.
Açılsan hasretin denizlerine,
Varmaz sevdiğim su dizlerine,
Dökülmüş saçların omuzlarına,
Bulutla örtülen aya dönmüşün.
Kırılıp dökülen çağdasın nazdan,
Aşkı öğrenmene yıl var en azdan,
Bana varmak için verdiğin sözden,
Ben de anlamadım niye dönmüşün.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
at 01:19
gönderen muhsin demir
1 Ekim 2007 Pazartesi
KARA YILAN...!!!
Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını
Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum
Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeğe
Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini
Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin
Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk
Günahlarım kadar ömrüm vardır
Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum
Saçlarımı acının elınde unutuyorum
Parmaklarımdan süt içmeğe çağırıyorum seni
Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk
Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Seni süt içmeğe çağırıyorum parmaklarımdan
Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan
at 23:07
gönderen muhsin demir
25 Eylül 2007 Salı
ZAMANSIZ AŞKIM...!!!
at 20:36
gönderen muhsin demir
16 Eylül 2007 Pazar
YOKLUK
Aşk kaçmış gözlerine,
at 23:22
gönderen muhsin demir
15 Eylül 2007 Cumartesi
AĞIT VE RAKS
Ben oyumu felakete veriyorum şeyda
at 22:52
gönderen muhsin demir
7 Eylül 2007 Cuma
Yusuf'un Gömleğindeki Kan Lekesi
-I-
Gece gibi iniyor gözlerime yalnızlık. Yağmur seslerinin buğusuna emanet edilmiş çocukluk şarkıları kadar uzak ve mağrurum. Önce şehre ağlıyorum sonra sana. Yusuf'un gömleği kadar hanif, Züleyha'nın gözleri kadar naif bir kent kuruyorum sana. Ey kan kızılı gözlerinde aşk manzumeleri nesreden sevgili. Tıpkı Yusuf'un hikayesindeki gibi; senin güzelliğini gören her şehir, letâfetinden sarhoş olup kendi bıçaklarıyla kendi parmaklarını doğrasın istiyorum.
Ki bir şehir gözlerinin güneşini içip güne başlıyorsa ve hala kendini yakmıyorsa, o şehirden intikam almanın vakti gelmiştir. Gözlerin ki; yaralı ceylanların susuzluğunu giderdiği sonsuzluk ırmağı. Bedevilerin çölsü yalnızlıklarına bir avuç serap. Gözlerin cennet diyarına ulaştıran köprüdeki zebercet taşlarının üstündeki parıltı. Herşeye olsa bile gözlerine ihanet etmemeli şehir. Gözlerin açılınca kıyamet kapanınca cennet. Cennete giden herkesin gömüldüğü bir güzellik kabri gözlerin.
Ey alnının halesinde mekki yalnızlıkları saklayan hüzün mevsimi. Ey ismini gül yaprağının suya dokunuşundan alan mesrûr sevgili.
Bir karanfil ölüyor avuçlarımda belli belirsiz. Şehirsiz çocukluğumun sığırtmaç eteklerine yuvarladığım senli günlerimle gidiyorum şehrinden. Bir şadırvanın ucuna bağladığım yüreğime kimsesiz çocuklar su serpiyor.
Önce şehre ağlıyorum sonra sana.
Ve Yusuf'ça bir vakarla.
Seni kalbimin zindanından âzâd ediyorum.
-II-
Sana kullanılmamış kelimelerle yepyeni bir cümle getireyim istedim Züleyha. Düşlerin, gerçeğin prizmasına yansıyan izdüşümüyle, "aşk" çizmeliydi kalbinin tualine ellerim. Ama ellerimi açık artırmaya sunulmuş bir gökyüzüne değdireli beri ziyankar bir yağmurun hamiliyim.
Sükutumun baş harfini sana bağışladıysam, naralarımın andacı sen olasın diyedir bu.
Adım Yusuf
Andım Yusuf
Acım Yusuf
Harcım Yusuf
Geceye adını mıhlarken sensizlikten lâl kesilmiş gözlerim. Denizlerin yakamoz değmemiş kıvrımlarına kalbimdeki kandan kalem ile şunu yazacağım.
Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmeyeceğim.
-III-
Ellerinin geceyi ürküten siyahlığı olmasaydı belki inanırdım zindanda olmadığıma. O zaman aşka meyyal yanlarımı savaşa sürmezdim. Ne bahşettiyse sana Rahman,
efdal gözlerine musaddık olan rüyalarında, hepsini hayra yorardım. Ama aşk, gömleğimin yakasına bulaşan kir oldu sadece. Bu yüzden Züleyha, aşksızlığa muttasıl eyledim kulbe-i ahzan'ımı.
Mintanım hüzünle örülüdür gelme peşimden. Ben kendi kardeşlerince ihanete uğrayan bir yürek taşıyorum içimin dehlizlerinde. Kan revan uykularıma rüyalarını maksud kılma Züleyha. Yakub'un gözleri kadardır kalbimin körlüğü. Bünyamin kadar acemisiyim aşkın ve andın.
Bana rüzgarlardan bahset Züleyha. Saçlarının çölsü yalımlarında alevlenen ateşten rüzgarlardan. Ki silinsin gömleğimdeki kirli gölgen.
Çünkü Züleyha.
Aşk, günahın karaladığını tövbeyle aklamaktır!
Yazarı: İbrahim Saki
at 10:51
gönderen muhsin demir
1 Temmuz 2007 Pazar
Her Aşk Katilidir Bir Öncekinin
at 02:24
gönderen muhsin demir